RÖPORTAJ(1)
BÖLÜM-1-
„GURBET O KADAR ACI Kİ, NE VARSA İÇİNDE?“
*GURBETTE SANATÇI OLMAK DA ZOR.
*“Ülkeme sövseydim simdi köşe olacaktım.”
*”Sadece ana, baba değil, taşını alıp otunu yolduğum o topraklarım burnumda tütüyor.”
* “Yabancısın burada, kara kafasın. Ağzınla kuş tutsan yine yabancısın yine yabancı !”
Onpunto (Mustafa Ceylan): O bir şair, ressam, heykeltraş. Hem de Almanya’ da bir çok sergi açmış bir ressam. Gazeteci, radyo program yapımcısı. Yorumcu. Herkes onu en çok „VATANDAŞ OSMAN“ mahlasıyla biliyor. Esas adı Harun YİĞİT..
Bundan tam 31 yıl önce Konya / Ilgın /Beykonak’ ta sanat okulunda okurken „solcu“ damgasını yemiş, Almanya’ da işçi olarak çalışan babası, bakmış ki oğlu elinden gidecek, başına bir iş gelmesin diye, çekmiş almış yanına oğulcuğunu.
31 yıldır gurbetin çilesini kahrını çekmekte Vatandaş Osman. En çok da hasretinden yanıp tutuştuğu güzel ülkesi Türkiye’nin derdini dert ediyor kendine. Sivri dilli kalemini kılıç gibi kullanıyor her zaman.
Geçen yıl seçimler öncesiydi, Onpunto’da peşpeşine hemde şiirlerle konuşturdu sivri dilli kalemini ve çoğu kere de siyasilere, sisteme taş yağdırdı. O günlerin tozu dumanı içinde, „al gülüm-ver gülüm-ekipçilik-takım tutma anlayışı içinde belki vatandaş Osman’ımızı çoğumuz farkedemedik bile. Onpuntodan küstü gitti Vatandaş Osman. (Şimdi bazı radyolarda programlar yapıyor.) Hoş manzara şimdi de pek farklı değil ya, biz gene yazacağımızı yazalım, diyeceğimizi diyelim, „baronlar, tepeden bakıcılar, takım tutucular,laylaylomcular, yaşa varolcular“ okumasa da olur. Vatandaş Osman’ın taşları yeter de artar bile onlara. Bakarsınız bu röportajlarımız sonunda bir taş yağmuru da „burun kıvıran takımına“ geliverir,“kerameti kendine gören“ egoizmacılara geliverir.
Gelecek, dayanamaz, biliyorum. Bir an önce gelse de şu şiirlerle taş yağdırdığı yazılarına kavuşsak…
Gelin,hep birlikte vatandaş Osman’ ı dinleyelim, olmaz mı?
1-Sayın Harun yiğit, size tüm dostlar VATANDAŞ OSMAN diyorlar, bu Vatandaş Osman ın öyküsü nedir, nasıl oldu, on punto okuyucuları için anlatır mısınız?
Cevap : Sayın Ceylan, Vatandaş Osman’ın ilginç bir hikayesi var. 2004 yılında Antalya’da Sabit İnce Rasim Köroğlu ile buluştuk. Sabit İnce ‘’Anadolu Sevdası’’ isimli bir edebiyat dergisi çıkartmaya başlamış ilk sayısını bana da verdi. Dergiyi verirken birde yazı gösterdi ve bana ‘’Sevgili Harun’cuğum bu yazıyı hicivleştirebilirmisin’’ dedi.
Yazı; Muhsin Durucan imzalı ‘’Vatandaş Türk Osman’ın bir günlük yaşamı’ idi. Yazıyı okudum ve Sabit İnce’ ye yapabileceğimi söyledim. Yazıda, Türk insanının nasıl tüketici bir insana dönüştürüldüğü anlatılıyor idi. İnanılmaz bir kara mizah şiiri olabileceğini düşündüm ve Konya’ya gittiğimde günlerce uğraşıdan sonra yazıda geçen markaların yanı sıra ölçüye ve uyağa uygun, bazen o yazıdaki markaların ismini değiştirip bazen de yeni markalar ekleyerek ‘’Vatandaş Osman’’ hicvini yazdım. Bir ay sonra da 2. Antalya Şairler buluşmasında okudum. Oldukça ilgi topladı. Ertesi gün arkadaşlar ile Antalya sokaklarında yürürken; ‘’Vatandaş Osman’ diye bağıran bir ses duydum. Vatandaş Osman yazdım ya gayri ihtiyari geriye dönüp baktım. Bir beyefendi bana yaklaşarak: ‘’Üstadım özür dilerim isminizi aklıma getiremedim o güzel hicvinizin adıyla hitap etmek zorunda kaldım’’ dedi. Arkadaşlarım o günden sonra neredeyse hiç adımı söylemez oldular ve şaka maka birçok yerde tanımadıklarım bile bana ‘’Osman abi, Osman hoca’’ demeye başladılar. Kısacası hikâyesi budur.
2-Gurbet ve şair, sıla ve şiir dersek ne dersiniz
Cevap :Gurbet deyince her zaman ayrılmalar aklıma geliyor. Terkedilmişlik, sahipsizlik, ülken tarafından unutulmuşluk; Kimi zaman tekrar görememe düşüncesinin buruk bir hüznü! Kimi zaman da özlem aklıma düşüyor. Sadece anam, baba değil, taşını alıp otunu yolduğum o topraklarım burnumda tütüyor.
Yabancısın burada, kara kafasın. Ağzınla kuş tutsan yine yabancısın yıne yabancı! O konulara girmeyeceğim, zira boyumu aşar
Gurbete çıkalı 31 yıl oldu hala buralara alışamadım. Gurbette şair olmak da zordur. Biliyorsunuz şair olmak için duygu yetmiyor. Hele de çevrende 300 – 350 kelimenin dışında fazlaca Türkçe konuşan olmayınca daha da zorlaşıyor!
Yalnız bir güzel yanı var bana göre tabii. Bol, bol sılaya özlem ve ayrılık şiirleri yazabiliyorum.
3-Almanya’dan Türkiye nasıl görünüyor
Cevap :Kuş bakışı görünüyor. Hani bazen insanlar bitlenirler ya da benzeri başka durumlarda söz konusu olabilir ama bitlenmeyi bir örnek olarak verdim. Bitlenen insanlar ilk günleri sıkça kaşınırlar ama günden güne bitlerle yaşamaya alışırlar ve bitli olduklarını unuturlar ve hatta görmezler bile! Sen dışarıdan gelirsen onların bitli olduğunu görebilirsin. Almanya dan Türkiye ye bakış da böyle bişi işte…
4-Şiir sanatı dışında yontu ve resim sanatıyla da ilgilendiğinizi biliyoruz. Biraz da bu çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Cevap :Bakın bu konuda yaram çok derin. Neşter çalmayın desem! Ama kısaca şunu söyleyeyim. Eskiden yılda en az 7-8 sergi açarken son 4 yıldır hiçbir sergi açamadım. Bu konulara girmek istemiyorum ama Ülkeme sövseydim simdi köşe olacaktım. Burayı geçelim.
Ama ülkeme geldiğimde ilk işim resim sergisi açmak olacaktır…
5-Hiciv, taş, kaya nedir? Siz taş ocağı mı işletiyorsunuz?
Cevap :Bazen öyle taş ocakları var ki işletmecisi de yurtdışında şimdilik bende sanırım. Taş, kaya, hiciv ya uyuyanı uyandırmak için atılır yada hata yapanlar kendilerine gelsin diye atılır. Bazen öyle olur ki attığın taş ın büyüklüğünü kırılan kafayı görünce fark edebiliyorsun.
Hiciv yazmak için günlük gazeteyi takip etmek yetiyor zaten. Gazetelerin bazen manşetleri bile yetiyor hiciv yazmaya.
6-Türk şiirinin bugün ve gelecekteki durumu hakkında düşüncelerinizi alabilir miyiz
Cevap :Bu konu çok derin olsa gerek. İki açıdan bakmak gerek diye düşünüyorum. İsterseniz önce olumlu yanından bakalım.
Anadolu’da hala ağıtçı insanlar vardır. Türk şiirinin temeli bilirsiniz ki ağıtlarla, manilerle başlar. Asker mektubuna şiirle başlar, sevgililer şiirlerle seslenirler. Şiirimizde hala umut var ve güzel şiirler yazan insanlara hala rastlamaktayım. Bazı genç insanların hece şiirini öğrendiğini görünce de umutlanmamak elde değil doğrusu.
Olumsuz yönden bakarsak; Parayı veren kitap bastırtıyor. Bu konuya biri çıkıp dur demeli! Hiç şiir okumadan binlerce yazan var. Bu da şiirin ve şairin ayaklar altına alınmasına vesile oldu son günlerde.
Hece şiirini bilmeyen; ‘’yazmayan demiyorum dikkat edin lütfen’’ şair değildir. Bu kadarını söyleyebilirim şimdilik.
7-Kısa hayat öykünüzü ana başlıklar halinde anlatırsanız memnun olacağız
Cevap :1961 yılının mayıs ayında Konya, Ilgın, Beykonak Kasabasında doğdum. İlk ve orta öğrenimi kasabamda tamamladıktan sonra 76/77 öğretim yılında Ilgın Endüstri Meslek Lisesi ne başladım. O yıllarda gelişen siyasi çalkantıdan ötürü, okulu bırakmak zorunda kaldım. 1977 Mart’ında Almanya’ya ebeveynimin yanına işçi ailesi olarak geldim.
Küçük yaşlarda resim sanatına ilgi duyuyordum ve büyük çabalar sonunda 1982 yılında Hannover Türk evinde ilk resim sergimi açtım. Bunu daha sonra başka sergiler izledi. Almanya’nın değişik kentlerinde 50’nin üzerinde resim sergisi açtım.
1993 yılından 2000 yılına kadar Hürriyet gazetesinde serbest muhabir olarak çalıştım. 2003 Kasım ayında ikinci kitabım “Duy Yunus Emre” -Yalçın Yayınları tarafından yayınlandı.
ilk kitabım ‘’Gurbet Türküleri’ni’’ elimde kalanları yaktım; Çünkü şiir denecek kadar güzel değildi.
8-Teşekkürler, saygılar..
Cevap :Ben teşekkür ederim Sayın Ceylan. Umarım şiirle ilgilenen okurlar olur da bir şeyler anlayabilirse ne mutlu bana.
Saygılar bizden…
>>>>>> .....DEVAM EDECEK.....<<<<<